30 Temmuz 2013 Salı

Herkese tekrar merhaba:)
    Her gün bir yazıyla olabildiğince zenginleştirmeye çalışacağım blogumu. Kimi zaman  kişisel zırvalar,kimi zaman makyaj moda adına her şeyi. 
    Bugün ki post haziran temmuz boyunca sürekli kullandığım ve aramızda ciddi duyguların olduğu bir allık,MAC Pink Swoon. Yazın bu çekilmez sıcaklarında yüzümde en sevdiğim şey biraz renk. Bunun için krem allık vs de kullanabilirsiniz ama ben yazın toz ürünleri daha çok seviyorum. 
 Pink Swoon müthiş güzel bir pembe. İlk anda çok cart gelebilir ama çok pigmentli bir allık olmadığı için korkmadan alabilirsiniz fırçanıza. Doğal ama canlı bir görünüm için süper tercih.

Mac mağazalarından ve internetten alınabilir. fiyat:68 lira


 Pink Swoon klasik Mac allıkların hepsi gibi 6 gram. Kullanmaktan korkmuyor insan,biter mi diye,malum sevdiğimiz şeyler çabuk bitsin istemeyiz. Çok tatlı bir duruşu var yüzde:)
Günlük makyaj için doğal bir pembelik veriyor. Yanakta duruşu böyle.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Herkese merhaba...
Çok heyecanlı ve keyifliyim açıkçası.. Yeniden post giriyor olmak beni mutlu etti. Yıllar önce bir blogum daha vardı,(kapattım artık) daha farklı konulardan,durumlardan bahsediyordum. şimdi yeniden yazmak güzel...
  Evet, youtube videoları çekmek güzel ancak yazmayı her zaman çok seven biri olarak blogun yeri ayrı oluyor. Burada sadece makyaj,moda konuşmayacağız, beni günümü fikirlerimi,duygularımı,canımı sıkan ,mutlu eden şeyleri kısaca bana dair ne varsa konuşacağız.
   Bu ilk yazı,ve ilkler her zaman biraz daha basit olur. bugün ne fotoğraf ne video koymayacağım. sadece belki birbirimizi anlamamızı kolaylaştırır diye kendimi anlatacağım. arkası yarın şeklinde olsun ki biraz merak edin. Hadi başlayalım bakalım..:)

    Sene 88.. 3.kız çocuk olarak dünyaya geldim ya da gelmişim:) 2 ablam var benim benden fazlaca büyük olan. 
      Şirin mi şirin al yanaklı dünyalar güzeli bir çocuk tabi. O yaşlarda da aceleciyim tabi,9 aylıkken tuvalet sorunu ortadan kalkıyor, 1 yaşımı doldurduğum gün yürümeye başlıyorum ve yaş 1 buçuk olmadan çenemin ne kadar düşük olacağı anlaşılıyor. Pek hatırlamıyorum o yaşlarımı normal olarak (ben bana anlatılanları aktarıyorum size,biline:) İlk yapılan aşıya alerji göstererek hastanelerden kurtulamayacağımın belirtisini de vermişim aslında. Sonra penisilin alerjisi sebebiyle 8 aylıkken ölümden dönmüşüm Hayır minnacık çocuğa niye penisilin yazarsın arkadaş yazık bana ya. Babamın bakkal dükkanı vardı o vakitler. hatırladığım kadarıyla ceplerinde çikolata olurdu ara sıra. 
      Evimiz sobalıydı hatırlarım dün gibi,annem pazar alışverişinden taze meyvelerle gelir en sevdiğim meyve olan portakalı(o zamanlar severmişim şimdi suyunu tercih ederim) verirdi elime. Kabuklarıda sobanın üstüne,misss gibi kokardı o portakal kabuğu miss. Bir tek oturulan oda sıcak olduğundan (malum sobalı ev işte) ne zaman portakal kokusu alsa burnum içim ısınır hala. neyse nostalji değil amacımız:) Biraz da şımarık ve yaramaz bir çocukmuşum sanırım. Büyük ablamın kitaplarını yırtar,beni oyunlarına dahil etmedikleri için bebeklerini saklarmışım. Çoğu çocuğun yaptığı gibi. Bu arada 4 kilonun üstünde doğduğumu söylemişmiydim:)
       Beni oyunlarına almayan bu iki ablacığım gibi annemde sokakta oynadıkları zaman küçüğüm ,yollar sivri taşlarla kaplı diye ( o zamanlar mahalle araları asfalt değildi böyle büyük büyük sivri sivri taşlı yollar vardı,ayakkabılarınızın mahvolduğu,yere düşünce topumuz patladığı hatta geçen arabaların lastiklerini patlatan düşünün işte.. O yüzden anneler en güzel ayakkabılarını ev ayakkabısı yapıp misafirliğe götürürlermiş ya yıpranmasın ,eskimesin diye) beni yanlarına salmazdı. bizim ev 2 katlı o zamanlar ama 3 kat gibi duruyor altında kömürlük,bahçe girişi filan var çünkü. Aşağıya inmeme izin vermeyen annem ev temizliği yapmaya başlamış o sırada. Meraklı yanımda çıkınca ortaya aşağıda ne yapıyorlar diye açık olan camdan şöyle bir bakayım demişim ablamlara. Yalnız ufacık boyumla göremeyince belime kadar sarkmışım camdan. ve sonuç o koca koca taşlı yola kafa üstü çakılmışım.  
       Normal olanı gözümü hastenede açmam,yaralanmam filan olmalı biliyorum ama öyle olmamış işte. Hiç bir şey olmamış gibi kalkıp üstümü silkeleyip kapıyı çalmışım,dilimi ısırdığım için azıcık acımış canım o kadar. Herkes panik, ablamlar korkmuş annem çığlık çığlığa hastaneye almış beni koşturmuş komşular toplanmış benim yaş 2 buçuk-3. Ağlamıyorum bile,sormuşlar canın yanmadı mı diye. O yaşta çocuk yalan söyler mi ve de o panikle(uzman psikolog olarak söylüyorum hayır!!!) siz verin kararını ama cevap ilginç.Melekler altıma Rengarenk böyle kırmızılı yeşilli bir battaniye-yorgan serdiler ve elimi tuttular hiç canım yanmadı benim' demişim. Herkes şokta tabii kimse inanmamış ya da anlamamış bile. Neyse yok çocuğun birşeyi iyi bu deyip taburcu edeceklerken beni anneminde doktorunda gözüne elimde ki kumaş parçası çarpmış ve bileğimde ki iz.  
       O mevzu derin ve biraz da dini olduğu için burada kesiyorum konuyu. Doktorumla geçen yıla kadar hep görüştük ta ki Hakk' ın rahmetine erene kadar. Çocukluğuma dair pek bir anım yok aslında güzel olan, daha doğrusu ben hatırlamıyorum hiç bir şey. Hatırlamadığım şeylerden biride babam... Bu da hikayenin devamında, yani  sonraki postlarda  anlatılacaklar dan biri zaten.
       

     Neyse  bugünlük bu kadar. Tekrar yazıp görüşene dek sevgiyle kalın...